Cuma, Eylül 24

Aynaya bakar gibi

Bugünkü ders yedi buçukta olduğu için, stüdyoya gitmeden önce biraz Nişantaşı tarafında oyalanayım dedim. Önce Remzi'ye girdim, sonra da bir kahve içmeye bir cafeye girdim. Bahçe dolu mu diye sordum, hemen girişin sağındaki ufak tek kişilik masa boş dediler, geçtim oturdum. Remzi poşetimi masaya bıraktım, yerleştim, kahvemi söyledim... O sırada karşımdaki simetrik masada oturan kızla göz göze geldik. Tek başına, önünde kahve fincanı ve masanın üstünde Remzi poşetiyle, pek bir tanıdık geldi. :) Yoga dersine de gelir mi acaba diye merak ettim ama dünya o kadar da küçük değilmiş..

tgif

Bugün, alttakilerin hiçbiri olmamış olsaydı bile, çok güzel bir gün olurdu. Bazen sadece günlerden cuma olması bile yeterli.

* Ofiste free friday günüydü. (Eylülü bitirdiğimize göre, bundan sonra free fridayi ayda bir kere ancak görebileceğiz.)

* Sabah trafiğine hiç takılmadık. Hatta taksici bile dedi, bazılarının ayağı uğurlu oluyor, hep yeşil ışığa denk geliyoruz, diye.

* Asos.com'dan verdiğim siparişim geldi. Böylece gelir mi, gelmez mi derdi olmadan o spor ayakkabıları da sipariş edebilirim.

* Uzun, upuzun bir toplantıyı tam öğle tatiline 2 dk. kala bitirmeyi başardık. Hatta projenin deadlineı 8 ekime ertelendi.

* Serviste uyuklamama rağmen yogaya gitme isteğim azalmadı. Hatta oyalanırken yağmura yakalanmama ve stüdyoyla eve aynı mesafede olmama rağmen, hangisini tercih edeceğim çok netti.

* Öyle bakınır, belki bir dergi alırım düşüncesiyle girdiğim Remzi'den 3 kitap alıp çıktım. Birini biraz okuma fırsatım bile oldu.

* İkinci yoga dersime girdim. Evet zorlanıyorum, ama iyiye gideceğini hissediyorum. Eve dönüşte yağmura bu sefer lavanta kokusu eşlik etti.

Ve yarın cumartesi, daha ne isterim?

Çarşamba, Eylül 22

Yasemin kokusu ve yağmur

Çok romantik bir başlık oldu, farkındayım :) Ama yoga dersi çıkışı eve doğru yürüyüşümü tanımlamak için en doğru kelimeler bunlar.

Evet ben bugün kendim için bir şey yaptım, uzun zamandır istediğim bir şey... ve ilk yoga dersime girdim. Nasıl gelişti her şey, nasıl oldu da ben, kimsenin iteklemesi olmadan ve kimseyi benimle gelmeye ikna etmeden kalkışabildim bu işe, bilmiyorum, artık keramet gerçekten istemek ve hazır olmakta mı, yoksa yıldızlar ve gezegenlerde mi bilmiyorum ama yaptım!

Pazartesi günü ofiste google'a "Osmanbey yoga" yazdım ve karşıma Yogatime'ın internet sitesi çıktı. Eylül ayı için kampanya yapmışlar, yeni başlayanlar için yoga dersine ücretsiz katılımın ardından devam etmeye karar verenlere, 10 derslik kaydı indirimli yapıyorlar. Bu bir işaret olmalı, dedim ve atladım gittim iş çıkışı. Tanıştım, konuştum, gezdim ve işte bugün ilk dersimin ardından kaydımı yaptırdım. Ne diyebilirim, nasıl paylaşabilirim, bu son derece kişisel bir şey, ama kendim için doğru yerde, doğru şeyi yapıyor olduğumu hissettim. Ve çok mutluyum!

(Pazartesi günü ikinci bir durağım daha vardı, ama onun hakkında henüz kararımı vermedim, şimdilik düşünme aşamasındayım..)

Cumartesi, Temmuz 10

Uzun bir aradan sonra...buradayım

Bloga yazmayı hatırlamak bir kenara, resmen bir blogum olduğunu unutmuş durumdaydım ki bugün kendime biraz daha vakit ayırmanın vakti geldi diye düşündüm ve geçtim yine bilgisayarın başına.

Bu aralar ev altüst olmuş durumda. Gerçi normal hali de şu ankinden çok farklı değildi ama yine de eşyaları bir taraflara tıkıp, bir şekilde idare etmekteydik. Oysa şu an, hem arka odadaki altı bazalı çek-yat, hem de orta odadaki dolaba güle güle demeye karar verdiğimizden, içlerideki herşey de yerlere saçılmış durumda. Hesapta benim dergilerimin tamamını kaldıracak olan İkeadan aldığımız kitaplığı daha kuramadık bile. Yılbaşı ağacımız hala salonda, temmuz ortasında bize her gün yeniyıl ambiansı yaşatıyor. Eski evden gelen kitap-dergi ve bilimum ıvır zıvırın bulunduğu koliler ise baş köşede takılıyorlar. Bu hafta teslim edilen, ama hala alacak birini bulamadığımız için eskisini kıpırdatamadığımızdan dolayı yerine yerleşemeyen yeni kanape ise - sıkı durun- antremizi taçlandırıyor. Sokak kapısından içeri girince, kendisinin yanından duvara sürünmek ya da üzerinden atlamak suretiyle salona ve yatak odasına ulaşıyoruz. 2 sene boyunca bekleyip bekleyip, bütün işleri aynı anda yapmaya giriştiğimiz için, banyo ayrı bir alem. Banyo duvarlarının yarısı, fayansın üzerine duvar kağıdı tutar mı tutmaz mı denemesi yapılmak üzere yeniden derzlenmiş vaziyette. Saydıkça başım döndü, evden koşarak kaçmadan, en iyisi ben bu muhabbete bir son vereyim :)

kolilerden bir demet...

Bu buhranlı günlerde beni rahatlatan tek site : apartmenttherapy.com Adının hakkını veriyor gerçekten :) Bir gün bizim daire de bu sitedeki ev turlarından fırlamış bir hale gelir mi acaba??


Cuma, Nisan 3

Bahar temizliği

Biliyorum bu konuya en iyi giriş "Dolabınız ağzına kadar dolu olmasına rağmen, giyecek bir şey bulamıyor musunuz?" şeklinde olurdu. Çok klasik...ama çok doğru!

Ben küçükken oturduğumuz evin yatakodalarında kendinden gömme dolap olduğundan, annemlerin odasında, her biri için birer koca gardrop vardı. Annemin dolabının iki kapılı kısmından bir askı çıkarabilmek için, elbiseleri iyice sağa-sola yaslamak gerekirdi. Bu elbiselerin bir çoğu, üzerlerindeki temizleme poşetlerinden hemen hiç çıkmasalar bile, yine de orada asılıydılar işte. Askılar dolu; çekmeceler dolu; ama söylememe gerek var mı, annemin de favori bazı parçaları vardı ve geri kalanlar sadece kalabalık yaratıyordu..

Bu bahar bir değişiklik yapayım dedim ve geçtiğimiz haftasonu kışlıkları kaldırırken, yeni sezona ait kıyafetlerimden, sadece gerçekten giydiklerimi ve giymekten keyif aldıklarımı askıya astım. Tamam, daha yazlıkların tamamını çıkarmadım bazanın altından ve ütülenmeyi bekleyen de bir yığın temiz kıyafet var bunların dışında. Yani dolap normalde daha dolu olacak ama... Ama yine de, sahip olduklarıma oranla, kullandığım parçalar o kadar az ki! Ani ihtiyaç anında, kumaşına, dikişine, üzerimde gerçekten iyi durup durmadığına bakmadan alınıp geçilmiş eşyalar, indirim zamanı, geri kalanlarla uyumlu olma koşulu aranmadan toplanmış parçalar, dışarı giyemesem de evde giyerim diyerek sakladığım eskiler... Benim raf ve çekmecelerim de işte bunlarla dolu malesef. Hal böyle olunca da, sabahları ne giysem diye bunalım geçirmem çok da şaşırtıcı değil :)
Umarım bu bahar temizliğini tamamladığımda, bu sorunlardan da kurtulmuş olacağım; tembellik etmeyip hastasonlarını iyi değerlendirmek gerek!

Cuma alışverişi

Yine uzun bir ara verdim, öyle ki en son Uludağ'da bırakmıştım hikayeyi, şimdiyse bahar geldi!! Ama bundan sonra buraya esaslı bir mesai harcamayı planlıyorum, yeni mevsimle beraber bir sürü yepyeni fikir de geldi çünkü !
İşte bunlardan ilki : Moda ödevleri.
(Ama bu bir sonraki yazının konusu.. Çünkü öncelikle ödevimin en azından bir kısmını yapmam lazım, sonra sizlerle paylaşacağım..)
Geçen hafta Peluşla konuşurken, bu aralar doğru dürüst kıyafet bulamamaktan yakındım. Tamam, tam ara mevsimdeyiz, havalar hala serin gidiyor, ama indirimde bir şey kalmadı. Dükkanlara girince insanın aklı sadece renkli kıyafetler, çiçekli uçuşan elbiselerde kalsa da, daha bunları giyemeden indirime gireceklerini bildiğim için elim bunlara da gitmiyor. Ama yine de sanki eskiden daha çok şey beğenirdim diye söylendim :) O da dedi "Ben seni bir yere götüreceğim." Gerçi götüremedi ama tarif etti :) İşin komik yanı, tarif ettiği yer, şu meşhuuur, hem Cadı'nın hem Yeliz'in bloglarında konusu geçen dükkan çıktı :) Ben de bugün, yolum yine Beyoğlu'na düşünce, aldım soluğu orada. Ve ayağımın tozuyla 3 adet elbiseyle çıktım mağazadan, ohhh!! (Elbiselerin fotoları pek yakında)
Artık gerçekten yaz gelsin istiyorum :)

Çarşamba, Şubat 25

Seçmece ilkbahar 2009







photos : style.com (ralph lauren, vivienne westwood, calvin klein, burberry prorsum, lacoste)