Cuma, Nisan 3

Bahar temizliği

Biliyorum bu konuya en iyi giriş "Dolabınız ağzına kadar dolu olmasına rağmen, giyecek bir şey bulamıyor musunuz?" şeklinde olurdu. Çok klasik...ama çok doğru!

Ben küçükken oturduğumuz evin yatakodalarında kendinden gömme dolap olduğundan, annemlerin odasında, her biri için birer koca gardrop vardı. Annemin dolabının iki kapılı kısmından bir askı çıkarabilmek için, elbiseleri iyice sağa-sola yaslamak gerekirdi. Bu elbiselerin bir çoğu, üzerlerindeki temizleme poşetlerinden hemen hiç çıkmasalar bile, yine de orada asılıydılar işte. Askılar dolu; çekmeceler dolu; ama söylememe gerek var mı, annemin de favori bazı parçaları vardı ve geri kalanlar sadece kalabalık yaratıyordu..

Bu bahar bir değişiklik yapayım dedim ve geçtiğimiz haftasonu kışlıkları kaldırırken, yeni sezona ait kıyafetlerimden, sadece gerçekten giydiklerimi ve giymekten keyif aldıklarımı askıya astım. Tamam, daha yazlıkların tamamını çıkarmadım bazanın altından ve ütülenmeyi bekleyen de bir yığın temiz kıyafet var bunların dışında. Yani dolap normalde daha dolu olacak ama... Ama yine de, sahip olduklarıma oranla, kullandığım parçalar o kadar az ki! Ani ihtiyaç anında, kumaşına, dikişine, üzerimde gerçekten iyi durup durmadığına bakmadan alınıp geçilmiş eşyalar, indirim zamanı, geri kalanlarla uyumlu olma koşulu aranmadan toplanmış parçalar, dışarı giyemesem de evde giyerim diyerek sakladığım eskiler... Benim raf ve çekmecelerim de işte bunlarla dolu malesef. Hal böyle olunca da, sabahları ne giysem diye bunalım geçirmem çok da şaşırtıcı değil :)
Umarım bu bahar temizliğini tamamladığımda, bu sorunlardan da kurtulmuş olacağım; tembellik etmeyip hastasonlarını iyi değerlendirmek gerek!

Cuma alışverişi

Yine uzun bir ara verdim, öyle ki en son Uludağ'da bırakmıştım hikayeyi, şimdiyse bahar geldi!! Ama bundan sonra buraya esaslı bir mesai harcamayı planlıyorum, yeni mevsimle beraber bir sürü yepyeni fikir de geldi çünkü !
İşte bunlardan ilki : Moda ödevleri.
(Ama bu bir sonraki yazının konusu.. Çünkü öncelikle ödevimin en azından bir kısmını yapmam lazım, sonra sizlerle paylaşacağım..)
Geçen hafta Peluşla konuşurken, bu aralar doğru dürüst kıyafet bulamamaktan yakındım. Tamam, tam ara mevsimdeyiz, havalar hala serin gidiyor, ama indirimde bir şey kalmadı. Dükkanlara girince insanın aklı sadece renkli kıyafetler, çiçekli uçuşan elbiselerde kalsa da, daha bunları giyemeden indirime gireceklerini bildiğim için elim bunlara da gitmiyor. Ama yine de sanki eskiden daha çok şey beğenirdim diye söylendim :) O da dedi "Ben seni bir yere götüreceğim." Gerçi götüremedi ama tarif etti :) İşin komik yanı, tarif ettiği yer, şu meşhuuur, hem Cadı'nın hem Yeliz'in bloglarında konusu geçen dükkan çıktı :) Ben de bugün, yolum yine Beyoğlu'na düşünce, aldım soluğu orada. Ve ayağımın tozuyla 3 adet elbiseyle çıktım mağazadan, ohhh!! (Elbiselerin fotoları pek yakında)
Artık gerçekten yaz gelsin istiyorum :)

Çarşamba, Şubat 25

Seçmece ilkbahar 2009







photos : style.com (ralph lauren, vivienne westwood, calvin klein, burberry prorsum, lacoste)

Rainboots

Son birkaç gündür hava kötü olmasına rağmen henüz yağmur botlarımı giyme fırsatı bulamadım. Haftasonu dağdaydık ve karda lastik yerine kauçuk taban tercih ettim. Haftaiçi de ofise yedek ayakkabı taşımaya üşendiğimden, botlarımı giymek bu haftasonuna kaldı. Daha giymeden çok heveslendim ve bir postu da bu cıvıl cıvıl botlara ayırayım dedim :)





pics : target.com

Cuma, Şubat 20

Yağmura inat

Bugün iş çıkışı Sash'e doğumgünü hediyesi almak için anneannemle Metrocity'de buluştuk. Sabah hava çok güzel gözüktüğünden yeni kahverengi çizmelerimi giymiştim, tabiki her yeni ayakkabımı ilk giyişimde olduğu gibi yine yağmura yakalandım :)

Bu durum artık klasikleşti, mutlaka yeni ayakkabımın başına bir iş gelir ve bu %90 yağmur olur. Bundan seneler önce üniversite için İstanbul'a ilk geldiğimde, harçlıklarımdan biriktirerek kendime bir Puma spor ayakkabı almıştım. İncecik altlı, açık gri, çok zarif bir ayakkabıydı. Aldığımın gecesi yola çıkıp tatile İzmir'e gitmiş ve akşam arkadaşlarla dışarı yemeğe çıktığımda onları giymiştim. Kapalı bir alışveriş merkezindeydik (EGS Park) ve biz girdikten sonra deli gibi yağmur yağmaya başladığını farketmemiştik. Çıktığımızda yine yağmur yağıyordu ama biz kapının önünden taksiye bindiğimiz için pek ıslanmadık, hava karanlık olduğundan dışarısını sel götürdüğünü de anlayamadık. Ta ki bizim evin önüne gelip kapıyı açana kadar. İşte ne olduysa, ayağımı taksiden dışarı atmamla oldu, foşşş diye bileğime kadar artık bir nehre dönmüş olan suya girdim. Ayakkabı? En azından sol teki kurtardım o akşam :)

Bugün de Metrocity'e yürürken yeni çizmelerin suya dayanıklığını test etmiş oldum ve her ne kadar zarar görmedilerse de, yanıma yedek bir yürüyüş ayakkabısı almadığım için hayıflandım. Şöyle rahat, su geçirmez... hatta bir çift lastik çizme!!


Veee... yukarıdaki botları aldım kendime :)

Çarşamba, Şubat 18

Uludağ'a doğru

Bu cumartesi Sash'ın doğumgünü ve biz haftasonunu Uludağ'da geçireceğiz. Hava da uygun olursa 2. kayak dersimizi almayı planlıyoruz, çok heyecanlı :)
Bu vesileyle biraz kayak kıyafetlerini araştırdım internette. Gerçi ilk dersten sonra gaza gelip birer kayak pantalonu almıştık zaten. (Tchibo'dan) Ama tabii bunu bir hobi haline getirip getirmeyeceğimiz belli olmadığından bu noktada durmuştuk.
Şimdi acil olarak alınacaklar kayak eldiveni ile bere :) Gerisi, biraz profesyonelleştikten sonra!

Cumartesi, Şubat 14

free friday

Şirkette free friday olan günleri genelde elime ilk geçen kot pantalon, spor ayakkabılar ve düz t-shirt/kazak şeklinde geçiriyorum. Böylece perşembe gecesi "Yarın ne giysem?" düşüncelerine bulaşmadan hemen uyumak fırsatını yakalamış oluyorum (ayda bir kere). Ama bu kez cuma akşamı tiyatroya gitme planımız olduğundan spor ayakkabılarını bir kenara bıraktım vee alttaki kıafeti hazırladım kendime. Bu kıyafet fotoğraflama işinde henüz acemi olduğumdan sonuç çok başarılı olmadıysa da paylaşmak istedim :)

Gri bluz, taba kemer, Mudo - Koyu gri hırka, Benetton (Çook eski) - Taba çizmeler, Fransa'dan - Kot pantalon, Mavi Jeans - Şapka, H&M

Not : Aslında başta çizmeler yerine H&M'den aldığım ama henüz giyme fırsatını bulamadığım kahverengi topuklu bilekte botlarımı düşünmüştüm ama dün hava çok yağmurlu olduğundan bunlarla daha rahat ederim dedim. Artık bir dahaki sefere...

Çarşamba, Şubat 11

foto

Başlığa koyduğum fotoğraf Atatürk Havalimanı'nda World Lounge'da çekildi ; geçtiğimiz hafta bugün, Frankfurt uçağını beklerken.. Ben zaten havaalanlarını çok severim. Erken erken gidip orada vakit geçirmek benim için büyük keyiftir; (bunda uçak kaçırmayalım paniğinin de etkisi var tabii) absürd saatler olmadığı sürece iki uçak arasındaki aktarma zamanları bile hoşuma gider, sanki o arada saat işlemiyormuş ve ben fazladan birkaç saat kazanıyormuşum gibi. Artık bir dahaki sefere daha da erken gideriz herhalde :)

Pazartesi, Şubat 9

"Tayt"a methiyeler

Aahh, bu sefer Strasbourg'a veda edemedim, edemedik, bilmiyorum neden.. Sanırım herşeye rağmen, tekrar gideceğime dair bir inanç var içimde (ya da umut?) Bakalım, göreceğiz.. (soon)
Tatil bavuluna gelecek olursak... Belki çok soğuk olur diye yedek olarak yanıma aldığım kadife pantalona gerek kalmadı. Hava soğuk ama çok temizdi, o kadar korkmama rağmen, 2. kat boğazlı kazağı bile giymedim. Taşıyıp da giymediğim birkaç parçayı düşününce, daha tam başardığımı söyleyemem (öte yandan insan tatilde yapacağı aktiviteleri ve bunlara uygun olacak kıyafetleri %100 öngörebilir mi? ya da buna kasmalı mıdır :) ) amaaa... kendimi iyi hissetme ve neyi neyle giysem, neye yakıştırsam derdinden uzak olma açısından, bir numaralı bavulumdu.
Neredeyse sürekli, uzun tayt, elbise, uzun hırka ve düz çizme şeklinde dolandım ortalıkta. Bu şekilde o kadar, o kadar rahat ettim ki, bütün kışı böyle geçirebilirim! Tayt çok enteresan bir parça oldu benim için, tek başına gözüme bu kadar itici gelen bir şeyin, elbise ya da uzun bluzlar altında kullanıldığında bu kadar hoş olabileceğini tahmin etmezdim. Sıcak tutması ve rahat olmasının dışında bir de spor/şık nereye çeksen gelen tarzıyla, hem gündüz hem gece aynı kıyafetle farklı aktiviteler yapmaya da çok uygun, tam seyahatlik yani :) Ben taytla kafayı bozdum, tatil iyi gelmedi bana; moral motivasyon olur derken iyice kafayı yedim sanırım, gidip yatayım en iyisi :)

başlıksız

Çarşamba, Şubat 4

Tatile 5 kala

Ufff! İzinden önceki son gün ve ben bir yandan 3 günlük işi bir günde yapmaya çalışırken bir yandan son kalan işleri tamamlamaya çalışıyorum, harita bulunacak, kiraladığımız arabanın bilgi mailleri basılacak, havaalanına gitmeden yapılacakların listesi çıkarılacak filan... Aksi gibi böyle telaşlı olunca herşey birbirine karışıyor iyice, Sash'in iş çıkışı beni alamayacağı anlaşılıyor, 17.00 havaşına binebilmek içinişten 1 saat erken çıkmam gerekiyor, ofisteki printer bozuluyor vs. Ama moral bozmak yok, ne de olsa birkaç saat sonra tatil :)
Birkaç gündür kafamı kurcalayan bavul toplama meselesi de dün gece saat 02.00 sularında halloldu. Oldukça az eşya aldım yanıma, zaten 3,5 gün kalacağız hepsi hepsi.. Önce götürmeyi düşündüğüm kıyafetleri yatağa dizdim, beğendiğim kombinasyonları denedim, birbiriyle uyumlu olan ve üstüste giyilebilecek olanları seçtim filan.. Bu arada hep taba çizmelerimi giyip belime de geçenlerde anneannemin verdiği (vintage oluyor mu bu??) kalın taba kemeri takmayı hayal etmiştim, ama çizmeleri tam paketlerken birinin yan tarafının hafif açılacak gibi olduğunu gördüm. Henüz bir delik olmamakla beraber, açıkçası korktum. Hem oralara çizme taşı, hem sonra ayağında paralansın! Ben de yedek çizme koymamaya karar verdim. Zaten az eşya götürmek istiyordum, baya bir yer açılmış oldu böylece.
İş çıkışı direk havaalanına gideceğimizden, üzerimde siyah bir kumaş pantalon ve siyah topuksuz çizmelerle yolculuk edeceğim. (Havaalanında kasıp üzerimi değiştireceğimi sanmıyorum) Hem şık, hem spor hem de kışlık bir kombinasyon oldu, daha ne olsun zaten :) 2. pantalon olarak tercihimi koyu kahve kadifeden yana yaptım. Bu sefer kot pantalon almıyorum yanıma.
Üst olarak ise, hem pantalonla hem de uzun taytla güzel duran koyu gri bir bluz ve yine gri tonlarında bir elbise aldım. Bu ikisinin hem içine hem de üzerine giyilebilecek 2 tane, biri ince biri kalın dokulu boğazlı kazak ve son olarak da uzun yünlü gri hırkamı aldım.
Şimdi bakıyorum da hep gri çalışmışım :)
Bu kez hedefim, bavuldaki tüm eşyaları giymiş olarak eve dönmek :) Eğer başarılı olursam, eve dönüşte bir "tatil bavulu nasıl hazırlanır" postu hazırlamayı düşünüyorum.

Pazartesi, Şubat 2

Fransızlar spor ayakkabı giyer mi?

photo : fanpix.net

Bugün çok komik yazılar okudum internette. Fransa'ya (Paris'e) gidecek olan Amerikalılar'a yönelik "yanınızda ne götürmelisiniz?" önerileri. Listenin en başında "kesinlikle spor ayakabı, bol eşofman ve sweatshirtlerini spor yaptığınız zamanlar dışında sokakta giymeyin! kuralı var. Biri de demiş ki, Fransız iş kadınları, bizim Amerika'da yaptığımız gibi, yolda rahat yürümek için giydikleri spor ayakkabıları işe varınca topuklularla değiştirmiyorlar, onlar gün boyu topuklularla duruyor. Yani işe giderken de şıklıklarından ödün vermiyorlar hesabı.. Ama malesef bu noktada, Fransızlara benzemek benim için imkansız. İstanbul yokuşlarında ve engebeli kaldırım taşları üzerinde, ayakkabının topuğunu ya da daha beteri bileği kırma tehlikesiyle karşı karşıya akrobatik hareketler yapmaktansa, şıklığımdan ödün veririm daha iyi :)

Fransızların kendilerine özgü bir tarzları olduğu kesin. Bir blogda okumuştum, New Yorkta çok garip bir şekilde giyinmiş insanlarla karşılaşabilirsiniz, komik ya da marjinal gelebilir ama en azından bir farklılık-yaratıcılıktır, oysa Paris'te, tamam insanlar güzel ama herkes aynı giyiniyor şeklinde bir eleştiri getirmişlerdi. Kimin dediğini unuttum ama bu yorumu yapan kişiyi İstanbul'a davet etmek isterdim, burasıyla ilgili yorumu acaba ne olurdu? :)

Pazar, Şubat 1

Donmak mı donmamak mı?

Haftasonu gardrobunu yurtdışı tatilinde yanında taşıyabilenleri gerçekten çok takdir ediyorum. Ben bu işi bir türlü kıvıramadım, özellikle de kışın..
Bir yanda topuklu ayakkabı, elbise, ince kaban...diğer tarafta spor botlar, pantalon, irili ufaklı kazaklar ve pofuduk palto varken, her seferinde içimi çekip, beni kat kat lahanaya döndürecek kıyafetleri bavula yerleştiriyorum. Çünkü arabadan inip kapıdan içeri girme lüksümün olmadığı, İstanbul'dan min 7-8 derece daha soğuk, muhtemelen yağmurlu ya da karlı olacak, ama buna rağmen bütün gün sokaklarda dolaşılacak bir yere giderken, öncelik rahatlık ve sıcaklıkta oluyor :)
Çarşamba akşamı, dediklerine göre şu sıralar son yıllardaki en soğuk günlerini yaşamakta olan Strasbourg'a gidiyoruz ve ben yine yanıma ne alsam ikilemlerindeyim. Bu kez boyuna takılan fotoğraf makinesi ile tamamlanan turist kılığı yerine, biraz daha yaratıcı olacağım :)
(Sadece 3 gün daha düşünmem gerekiyor, help!)


photo : elle.com

Cumartesi, Ocak 31

Hoşgeldim postu

Söyleyecek bir çok şeyi olmasına rağmen, insanın düzenli blog yazmayı bir alışkanlık haline getirmesi zor iş. Hele okuyanlara bir şeyler öğretmek, güncel konular hakkında eleştiriler yapmak ya da ne bileyim 2009 bahar trendleri ile ilgili öncü bilgiler vermek gibi misyonlarınız varsa... Ben böyle amaçlar edindiğim zaman ciddileşiveriyorum ve detaycılığım patlama yapıyor. Blog postlarına, sanki bir akademik makale, gazete köşe yazısı, hatta tez kapak sayfası gibi muamele edecek derecede kaybediyorum kendimi.
Diyeceğim o ki, bu sefer bir değişiklik yapayım dedim veee...
enteresan fikirler, alışverişler, dikkat çekenler, orda burda gözlemlediklerim, okuduklarım, beğendiklerim, yaptıklarım, yaratıcı bulduklarım hakkında, kasmadan, dikte etmeden, kopyalamadan yazmak, denemek, yaratmak, keşfetmek ve paylaşmak için yeni bir bloga başladım.
Hepimize iyi eğlenceler :)